Hare Krsna Hare Krsna Krsna Krsna Hare Hare  -  Hare Rama Hare Rama Rama Rama Hare Hare

 

A.C. Bhaktivedanta Swami Srila Prabhupada

 

Bhagavad-gita

Birinci Bölüm      İkinci Bölüm

L i n k l e r

 

Öğreti


om ajnana-timirandhasya
jnananjana-şalakaya
cakşur unmilitam yena
tasmai şri-gurave namah

şri-caitanya-mano- 'bhiştam
sthapitam yena bhu-tale
svayam rupah kada mahyam
dadati sva-padantikam

Ben cehaletin karanlığında doğdum, ve manevi öğretmenim bilginin ışığıyla gözlerimi açtı. Ona saygıyla itaatlerimi sunarım.

Rab Çaitanya'nın arzusunu bu maddi dünyaya yerleştiren Şrila Rupa Gosvami Prabhupad, nilüfer ayaklarına sığınmam için bana ne zaman izin verecek?

vande 'ham şri-guroh şri-yuta-pada-kamalam şri-gurun vaişnavamş ca
şri-rupam sagrajatam saha-gana-raghunathanvitam tam sa-jivam
sadvaitam savadhutam parijana-sahitam krişna-caitanya-devam
şri-radha-krişna-padan saha-gana-lalita-şri- vişakhanvitamş ca

Manevi öğretmenime ve bütün Vaişnavaların nilüfer ayaklarına saygıyla itaatlerimi sunarım. Şrila Rupa Gosvami ve büyük kardeşi Sanatan Gosvami'yle beraber Raghunatha Dasa ve Raghunatha Bhatta, Gopal Bhatta, ve Şrila Jiva Gosvami'nin nilüfer ayaklarına saygıyla itaatlerimi sunarım. Rab Krişna Caitanya ve Rab Nityananda ile Advaita Acarya, Gadadhara, Şrivasa ve diğer yakınlarına saygıyla itaatlerimi sunarım. Şrimati Radharani ve Şri Krişna'yla beraber adanmış kulları Şri Lalita ve Vişakha'ya saygılarımla itaatlerimi sunarım.

he krişna karuna-sindho
dina-bandho jagat-pate
gopeşa gopika-kanta
radha-kanta namo 'stu te

Ey sevgili Krişnam, Sen yaratılışın kaynağı ve zor durumdakilerin dostusun. Sen gopilerin efendisi ve Radharani'nin sevgilisisin. Sana saygıyla itaatlerimi sunarım.

tapta-kancana-gaurangi
radhe vrindavaneşvari
vrşabhanu-sute devi
pranamami hari-priye

Vrindavan'ın kraliçesi olan ve vücudunun görünüşü erimiş altını andıran Radharani'ye saygılarımı sunarım. Sen kral Vrşabhanu'nun kızı ve Rab Krişna'nın en sevdiği kişisin.

vancha-kalpatarubhyaş ca
krpa-sindhubhya eva ca
patitanam pavanebhyo
vaişnavebhyo namo namah

Tanrının bütün Vaişnava kullarına saygıyla itaatlerimi sunarım. Onlar, tıpkı birer dilek ağacı gibi herkesin arzusunu yerine getirebilirler, ve düşkün ruhlara karşı çok şevkatlidirler.

sri-krsna-caitanya
prabhu-nityananda
sri-advaita gadadhara
srivasadi-gaura-bhakta-vrnda

Sri Krişna Ceytanya, Prabhu Nityananda, Sri Advaita, Gadadhara, Srivasa ve adanmışlık yolunda yürüyen diğerlerine itaatlerimi sunarım.

hare krsna hare krsna
krsna krsna hare hare
hare rama hare rama
rama rama hare hare

Bhagavad-gita aynı zamanda Gitopanisad olarak da bilinir. Gita, Vedik bilimin özü ve Vedik edebiyatında Upanişadlar' in en önemli bölümlerinden biridir. Bagavad-gita üzerine yazılmış birçok İngilizce yorum olmasına karşın, kişi çeşitli yorumların gerekliliğine ihtiyaç duyabilir. Kitabın bu baskısını şöyle açıklayabilirim. Kısa bir süre önce Amerikalı bir bayan, Bagavad-gita'nın İngilizce bir baskısını kendisine tavsiye etmemi istemişti. Bagavad-gita'nın Amerika'da birçok İngilizce baskısı olduğu bilinir, fakat gördüğüm kadarıyla sadece Amerika'da değil Hindistan'daki İngilizce Bhagavad-gitalar bile otoriteden yoksundur, çünkü hemen hepsinde, yorumlayan kişiler, Bhagavad-gita'nın ruhuna dokunmaksızın kendi fikirlerini ortaya koymuşlardır.

Bhagavad-gita'nın ruhu Bhagavad-gita'da açıklanır. Bu tıpkı şuna benzer; örneğin bir ilacı kullanmak istiyorsak o ilacı prospektüsünde yazıldığı şekilde kullanmamız gerekir. İlacı kendi düşüncemize, veya bir dostumuzun düşüncesine göre kullanamayız. İlaç, prospektüsünde yazıldığı şekilde, veya doktor, veya eczacının söylediği şekilde kullanılmalıdır. Aynı şekilde, Bhagavad-gita'da onu bize nakledenin direktifine göre alınmalı, veya kabul edilmelidir. Bhagavad-gita'yı nakleden Rab Sri Krişna'dır. Ve Bagavad-gita'nın her sayfasında Ondan, Tanrının Yüce Zatı, Bhagavan olarak bahsedilir. Bhagavan sözcüğü bazen güçlü bir insana, veya güçlü bir yarıtanrıya hitab olarak kullanılır; burada ise bhagavan, Rab Sri Krişna'nın Yüce Zatına hitab etmek için kullanılmaktadır, fakat aynı zamanda gayet iyi bilmeliyiz ki Sankaracarya, Ramanujacarya, Madhvacarya, Nimbarka Svami, Sri Çeytanya Mahaprabhu, ve Hindistan'daki diğer Vedik bilim otoriteleri dahil olmak üzere bütün açaryalar tarafından onaylandığı gibi, Rab Sri Krişna Tanrının Yüce Zatıdır. Krişna, Bhagavad-gita'da Kendisini Tanrının Yüce Zatı olarak tescil eder. O, aynı zamanda Bhagavata Purana olarak da bilinen Srimad- Bhagavatam'da, ve Brahma-samhita'da da bu özelliğiyle bilinir. O halde, bizler de Bhagavad-gita'yı Tanrının Yüce Zatının direktifine göre ele almalıyız. Gita'nın Dördüncü Bölümünde (4-1-3) Tanrı şöyle der:

imam vivasvate yogam
proktavan aham avyayam
vivasvan manave praha
manur iksvakave 'bravit

evam parampara-praptam
imam rajarsayo viduh
sa kaleneha mahata
yogo nastah parantapa

sa evayam maya te 'dya
yogah proktah puratanah
bhakto 'si me sakha ceti
rahasyam hy etad uttamam

Krişna, bir yoga sistemi olan Bhagad-gita'yı ilk önce Güneş İlahı Vivasvan'a açıkladığını, onun da insanların atası Manu'ya, Manu'nun da İkşvaku'ya naklettiğini, ve bu gundar zinciri vasıtasıyla bu yoga sisteminin topluma iletildiğini burada Arjuna'ya anlatmaktadır. Ancak, zamanla bu bilim kaybolmaya yüz tutunca bu bilimin Tanrı tarafından Kurukşetra savaş alanında Arjuna'ya yeni baştan anlatılması gerekmiştir.

Arjuna, Tanrının adanmış kulu ve dostu olduğu için Tanrı bu yüce gizemi Ona anlatmıştır. Bhagad-gita öyle bir risaledir ki sadece Tanrıya adanmış kişiler tarafından anlaşılabilir. jnani, yogi ve bhakta, veya gayrişahsiyetçi, meditasyoncu, ve adanmış olmak üzere üç çeşit aşkın insan sınıfı vardır. Eski gurular zinciri kopmuş olduğu için, yeni parampara (gurular zinciri) nın ilk alıcısı (ilk halkası) olduğunu Tanrı burada Arjuna'ya açıkça bildirmektedir. Tanrı bunun böyle olmasını istemiştir; bu bakımdan, yeni güneş İlahından diğerlerine iletilen aynı düşünce hattında bir başka parampara kurmak, ve bu yeni öğretinin diğerlerine Arjuna'dan yayılmasını istemek Onun dileğidir. Bhagavad-gita'nın anlaşılmasında Tanrı, Arjuna'yı otorite kılmıştır. Bundan anlaşıldığı gibi, Bhagavad-gita Arjuna'ya özellikle anlatılmıştır, çünkü Arjuna, Tanrının doğrudan doğruya öğrencisi, adanmış kulu, ve en iyi arkadaşıdır. Dolayısıyla, Arjuna ile aynı niteliğe sahip kişiler Bhagavad-gita'yı en iyi şekilde anlayabilirler. Bu bakımdan, kişi, Tanrıyla doğrudan doğruya bir ilişki içinde olan bir kul olmalıdır. Kişi, Tanrının kulu olduğu zaman doğrudan doğruya Tanrıyla ilişki kurar. Bu, oldukça özen gerektiren bir ilişkidir. Tanrıya adanmış bir kul su beş yol aracılığıyla Yüce Tanrıyla ilişki içine girebilir:

1. Pasif olarak Ona adanabilir
2. Aktif olarak Ona adanabilir.
3. Arkadaşı olarak Ona adanabilir.
4. Anne, veya babası olarak Ona adanabilir.
5. Sevgilisi olarak Ona adanabilir.

Arcun'un Tanrı ile arkadaşlık ilişkisi vardı. Tabi ki böyle bir arkadaşlıkla maddi dünyadaki arkadaşlıklar arasında çok büyük farklar vardır. Bu, herkesin tadamıyacağı aşkın bir dostluk ilişkisidir. Doğal olarak herkesin Tanrıyla bir ilişkisi vardır, ve bu ilişki mükemmel bir adanmış hizmetle yeniden canlandırılabilir. Fakat, yaşadığımız bu materyalist yaşam tarzında sadece Tanrıyı unutmakla kalmıyoruz, Tanrıyla olan ebedi ilişkimizi de unutuyoruz. Trilyonlarca canlının herbiri ayrı ayrı Tanrıyla ilişki içerisindedir, ve buna svarupa denir. Kişi, adanmış hizmet vasıtasıyla bu svarupayı canlandırabilir. Kişinin meşru konumu demek olan bu safhaya svarup-siddhi adı verilir. Arjuna, Tanrıya adanmıştı ve Onunla dostluk ilişkisi içerisindeydi.

Arjuna'nın Bhagavad-gita'yı nasıl kabul ettiğini anlamak için onun kabul ediş tarzının anlatıldığı Onuncu Bölüme bir göz atalım (10.12-14):

arjuna uvaca
param brahma param dhama
pavitram paramam bhavan
purusam sasvatam divyam
adi-devam ajam vibhum

ahus tvam rsayah sarve
devarsir naradas tatha
asito devalo vyasah
svayam caiva bravisi me

sarvam etad rtam manye
yan mam vadasi kesava
na hi te bhagavan vyaktim
vidur deva na danavah

"Arjuna şöyle dedi: Sen Tanrının Yüce Şahsısın ve varılacak en son yer, ve en saf Mutlak Hakikatsin. Sen, ebedi, askın, ve Açıklamalı varlıksın, doğumsuzsun, ve en yücesin. Narada, Asita, Devala, ve Vyasa gibi büyük bilgeler Senin bu özelliklerini onayladılar ve simdi bizzat Sen bunları bana açıklıyorsun. Ey Krişna bana anlattığın herşeyi hakikat olarak kabul ederim. Ey Tanrım, ne yarıtanrılar ne de şeytanlar Senin Zatını anlayabilirler."

Arjuna, Bhagavad-gita'yı Tanrının Yüce Zatından dinledikten sonra Krişna'yı param brahma olarak, yani Yüce Brahman olarak kabul etmiştir. Her canlı varlık Brahmandır, fakat yüce varlık, yani Tanrının Yüce Zatı Yüce Brahmandır. Param dhama sözcüğü, Tanrı herşeyin ebedi dinlenme yurdudur anlamına gelir; pavitram sözcüğü, O saftır, ve maddi pislik tarafından kirletilmemiştir anlamına gelir; puruşam sözcüğü, O yüce hoşlanıcıdır demektir; şaşvatam orjinal demek; divyam aşkın; adi-devam Tanrının Yüce Zatı; ajam doğumsuz; ve vibhum en büyük, en yüce anlamına gelir.

Krişna, Arjuna'nın arkadaşı olduğu için, bazıları, Arjuna'nın bütün bunları Krişna'ya yaltaklanmak için söylediğini düşünebilirler, fakat Arjuna, Bhagavad-gita okuyucusunun aklında bu gibi şüphelerin oluşmasına fırsat vermemek için, Krişna'nın, Tanrının Yüce Zatı olarak sadece kendisi tarafından kabul edilmediğini, aynı zamanda Narada, Asita, Devala, ve Vyasadeva gibi yüce otoriteler tarafından da kabul edildiğini söylemektedir. Bahsi geçen bu şahıslar bütün acaryalar tarafından kabul edilen, ve Vedik bilgiyi yayan kişilerdir. Bundan dolayı Arjuna, Krişna'nın kendisine anlattığı herşeyi mükemmel olarak kabul edeceğini söylemektedir- Sarvam etad rtam manye "Söylediğin herşeyi doğru kabul ederim" anlamına gelir. Arjuna, Tanrının Zatının anlaşılmasının çok zor olduğunu, hatta yarıtanrılar tarafından bile anlaşılamıyacağını belirtmektedir. Eğer, insanüstü varlıklar bile Tanrıyı anlayamıyorlarsa Tanrıya adanmamış bir beşerin Rab Sri Krişna'yı anlama şansı hiç yoktur.

Bu bakımdan, Bhagavad-gita adanmışlık ruhuyla ele alınmalıdır. Kişi, ne kendisinin Krişna'ya eşit olduğunu, ne de Krişna'nın sıradan, veya saygın bir şahıs olduğunu düşünmelidir. Rab Sri Krişna Tanrının Yüce Zatıdır. Bu bakımdan, Bhagavad-gita'yı anlamaya çalışan kişi en azından Sri Krişna'yı Tanrının Yüce Zatı olarak kabul etmelidir, çünkü Bhagavad-gita sadece itaatkar bir ruhla anlaşılabilir. Bhagavad-gita eğer itaatkar bir ruhla okunmazsa anlaşılması çok zor olur, çünkü Gita büyük bir gizemdir. Bhagavad-gita nedir? Bhagavad-gita'nın amacı insanlığı maddi var oluşun dertlerinden kurtarmaktır. Bu dünyada bulunan herkes, Kurukşetra savaş alanında Arjuna'nın çektiği zorluklar gibi zorluk çekmektedir. Arjuna, Sri Krişna'ya teslim olduğu için Bhagavad-gita kendisine nakledilmiştir. Sadece Arjuna değil, bu maddi dünyada herbirimiz endişeler içinde yaşamaktayız. Bizlerin varlığı yokluk atmosferi içerisindedir. Aslında bizler yokluk tarafından tehdit edilecek varlıklar değiliz. Biz ebediyen var oluruz. Fakat, her nasılsa asat içine düşmüş bulunmaktayız. Asat sözcüğü hakikatte mevcut olmayanı tanımlamak için kullanılır.

Acı çeken binlerce insanın içinde sadece birkaçı kim olduklarını, ve neden böylesine berbat bir durumda olduklarını araştırırlar. Kişi, burada neden acı çektiğini araştırmaya başlamazsa, acı çekmek istemediğinin ve tüm dertlerine temel bir çözüm bulması gerektiğinin farkına varmazsa gerçek, veya mükemmel insan olma şansını yakalayamaz. İnsanlık, bireyin aklında bu gibi sorulur uyanmaya başladığı zaman başlar. Bu gibi soruların araştırılmasına Brahma-sutra'da brahma-jijnasa adı verilir. Mutlak doğayı araştırmaktan uzak olan bütün faaliyetler başarısız olarak nitelendirilir. Bu bakımdan, neden acı çektiğini, nerden geldiğini, ve ölümden sonra nereye gideceğini araştıran kişiler Bhagavad-gita'yı anlayabilecek niteliğe sahip kişilerdir. Saygılı bir öğrenci aynı zamanda Tanrının Yüce Zatına da saygı göstermelidir. Arjuna bu niteliğe sahip bir öğrenciydi.

İnsanlar yaşamın gerçek amacını unuttukları zaman Rab Krişna bu amacı yeniden yerleştirmek üzere dünyaya iner. Gerçeklerin farkına varmış birçok kişinin arasından sadece bir kişi gerçek konumunun farkına varabilir, ve Bhagavad-gita özellikle bu gibi kişilere hitab eder. Aslında hepimiz maddi var oluşun ağına düşmüş bulunmaktayız, fakat Tanrı bütün canlılara karsı, ve özellikle insanlara karşı çok insaflıdır. Bu sebepten dolayı, Tanrı insanlara Bhagavad-gita'yı bahsetmiş, ve Arjuna'yı da öğrencisi yapmıştır.

Rab Krişna'nın kulu olan Arjuna cehaletten uzaktı, fakat, gelecek kuşakların hayrına insan yaşamının amacı Tanrı tarafından açıklansın diye Arjuna, Kurukşetra savaş meydanında yanılgıya düşmüş, ve böylece insanların gerektiği gibi hareket ederek yasam misyonlarını başarıya ulaştırabilmeleri için Rab Krişna'dan yaşamda karşılaşılan sorunlara cevap aramıştır.

Bhagavad-gita'nın konusu şu beş esas gerçeğin bir araya gelmesinden oluşur. İlk olarak Tanrı bilimi açıklanır, sonra jivalar adı verilen canlı varlıkların meşru konumları açıklanır. İşvara sözcüğü kontrol eden anlamına gelir, ve kontrol altında bulunan canlıya jiva denir. Eğer bir canlı kontrol altında olmadığını, ve hür olduğunu iddia ediyorsa delidir. Canlı varlık, en azından koşullanmış yaşamında olmak üzere her bakımdan kontrol altındadır. Bu bakımdan, Bhagavad-gita'nın konusu, yüce kontrolör Işvara ve kontrol altında bulunan canlılarla, yani jivalarla ilgilidir. Bhagavad-gita'da prakrti (maddi doğa), zaman (tüm evrenin, veya maddi doğa tezahürünün var oluş süreci), ve karmadan da (faaliyet) bahsedilir. Kozmik tezahür farklı faaliyetlerle doludur. Bütün canlı varlıklar çeşitli faaliyetlerle meşguldür. Tanrının ne olduğunu, canlı varlıkların ne olduklarını, prakrtinin ne olduğunu, kozmik tezahürün ne olduğunu, ve zaman tarafından nasıl kontrol edildiğini, ve canlı varlıkların faaliyetlerinin neler olduğunu Bhagavad-gita'dan öğrenebiliriz.

Bhagavad-gita'da, bu beş esas konu haricinde, Yüce Tanrının, veya Krişna'nın, veya Brahman'ın, veya yüce kontrolörün, veya Paramatma'nın (Onun hangi ismi olursa olsun) en yüce varlık olduğu kavramı yerleştirilir. Canlı varlıklar yüce kontrolörle aynı niteliğe sahiptir. Örneğin, Bhagavad-gita'nın bazı bölümlerinde belirtildiği gibi Tanrı, maddi doğadaki evrensel olayları kontrolü altında bulundurur. Maddi doğa bağımsız değildir. Maddi doğa Yüce Tanrının direktifine göre hareket eder. Rab Sri Krişna şöyle der: mayadhyaksena prakrtih suyate sa-caracaram: "Bu maddi doğa Benim direktifim altında çalışır." Kozmik doğada oluşan harikaları gördüğümüz zaman bu kozmik tezahürün arkasında bir kontrolör bulunduğunu bilmemiz gerekir. Hiçbirşey kontrol altında olmaksızın tezahür edemez. Kontrolörün varlığını inkar etmek çocukça bir davranıştır. Örneğin, küçük bir çocuk bir otomobilin nasıl hareket ettiğini bilemez, fakat otomobilin motoru olduğunu bilecek yaşa gelmiş birisi bir otmobilin nasıl hareket ettiğini bilir. Aklı eren kişi, o makinayı kullanan bir sürücü olduğunu bilir. Aynı şekilde, Yüce Tanrı da herşeyi idare edendir, ve herşey Onun direktifi altında çalışır. Daha sonraki bölümlerde göreceğimiz gibi Tanrı, jivaları, yani canlı varlıkları Kendi öz parçası olarak kabul etmiştir. Altının zerresi de altındır, okyanus suyunun bir damlası da okyanus suyu gibi tuzludur, ve aynı şekilde yüce kontrolör işvaranın, veya Bhagavan, Rab Krişna'nın ehem bir parçası olan biz canlı varlıklar da çok küçük bir miktarda da olsa Yüce Tanrının bütün özelliklerine sahibiz. Bu bakımdan, bizler ikinci plandaki işvaralanz. Bizlerin doğayı, uzayı, gezegenleri kontrol etmeye olan eğilimimiz Krişna'dan kaynaklanır, çünkü az da olsa Onun özelliklerine sahibiz. Fakat, maddi doğayı kontrol etmeye eğilimli varlıklar olmamıza rağmen yüce kontrolör olmadığımızı çok iyi bilmemiz gerekir. Bu konu Bhagavod-gita'da anlatılır.

Maddi doğa nedir? Gita'da bunun tanımlaması vasıfsız prakrti, vasıfsız doğa olarak yapılır. Canlı varlık ise vasıflı prakrti olarak tanımlanır. Vasıflı olsun vasıfsız olsun prakrti hep kontrol altındadır. Prakrti dişidir, ve hanımın faaliyetlerinin kocası tarafından kontrol edilmesi gibi Tanrı tarafından kontrol edilir. Prakrti, hakim olan Tanrının hükümranlığı altında ve daima ikincil konumda kalır. Maddi doğa ve canlılar Tanrının hükümranlığı ile kontrol altında tutulurlar. Gita'ya göre Tanrının öz parçası olmalarına rağmen canlı varlıklar prakrti olarak kabul edilirler. Bhagavad-gita'nın Onyedinci Bölümünde Tanrı bu konuyu şöyle açıklar: Apareyam itas tv anyam prakrtim viddhi me param/ jiva-bhutam: "Bu maddi doğa Benim vasıfsız prakrtimdir, fakat bundan ötede bir başka prakrti, yani jiva-bhutam denilen canlı varlıklar vardır."

Erdem hali, ihtiras hali, ve cehalet hali olmak üzere maddi doğa üç nitelikten oluşmuştur. Bu hallerin üzerinde ebedi zaman bulunur, ve bu doğa hallerinin ebedi zaman tezahürünün kontrolü altında bir araya gelmesiyle karma adı verilen faaliyetler oluşur. Bu faaliyetler hatırlanamıyacak kadar uzun bir süreden beri olagelmektedir, ve bizler de bu faaliyetlerimizin sonucunda hoşlanırız, veya acı çekeriz. Diyelim ki ben bir iş adamıyım ve zekice çalışmalarım sonucunda oldukça yüklü bir banka hesabına sahip olmuşum, bu durumda ben bir hoşlanıcıyım. Ve yine diyelim ki bütün paramı hatalı bir yatırımda kaybetmişim ve acı çeken birisi olmuşum. Aynı şekilde, yaşamımızın her anında çalışmalarımızın sonuçlarından hoşlanır, veya acı çekeriz. İşte buna karma adı verilir.

İşvara (Yüce Tanrı), jiva {canlı varlık), prakrti (doğa), kala (ebedi zaman), ve karma (faaliyet) gibi konular Bhagavad-gita'da ele alınır. Bu beş öğenin içinde Tanrı, canlı varlıklar, maddi doğa, ve zaman ebedidir. Prakrtinin tezahürü geçici olabilir, fakat sahte değildir. Bazı filozoflar maddi doğanın tezahürünü sahte olarak nitelerler, fakat Bhagavad-gita, veya Vaişnava felsefesine göre sahte değildir. Maddi dünyanın tezahürü sahte değil gerçektir, ancak geçici bir gerçektir. Bu olgu, tıpkı bulutların gökyüzünü katetmesi, veya ürünleri yeşerten yağmur mevsiminin gelip geçmesi gibidir. Yağmur mevsimi sona erip bulutlar gider gitmez yağmurun yeşerttiği ürünler kurumaya başlar. Aynı şekilde, bu maddi tezahür de belli aralıklarla olur, belli bir süre kalır, ve sonra kaybolur. Prakrtinin işleyişi böyledir. Fakat bu döngü ebediyen işler. Dolayısıyla prakrti sahte değil ebedidir. Tanrı bunu "Benim prakrtim" diye tanımlar. Bu maddi doğa Yüce Tanrının ayrık enerjisidir ve Tanrıdan ayrı olsalar bile Onunla ebedi ilişkiye sahip olan canlı varlıklar da Tanrının enerjisidirler. Bu demektir ki Tanrı, canlı varlıklar, maddi doğa, ve zaman birbirleriyle ilişkili, ve ebedidir. Bununla beraber, diğer bir Öğe olan karma ebedi değildir. Fakat, karmanın etkileri de oldukça eskilere dayanabilir. Hatırlanamıyacak kadar uzun bir zamandan beri faaliyetlerimizin sonuçlarından hoşlanmakta, veya acı çekmekteyiz, fakat karmamızın sonuçlarını, veya faaliyetlerimizi değiştirebiliriz. Bu değişim ise bilgimizin mükemmellik derecesine bağlıdır. Biz çeşitli faaliyetlerle meşgul oluruz, fakat ne tür faaliyetlerle meşgul olursak bütün bu faaliyetlerimizin etki ve tepkilerinden kurtulabileceğimizi bilemeyiz. Bhagavad-gita'da bu tür faaliyetler de anlatılır.

İşvaranın, yani Yüce Tanrının konumu yüce şuurdur. Jivalar, yani canlı varlıklar da Tanrının Öz parçaları olduklarından şuurludurlar. Yüce Tanrının enerjisi olan canlı varlıklar, ve doğa prakrti olarak tanımlanırlar, fakat sadece jiva şuurludur. Diğer prakrti ise şuursuzdur. Bu ikisinin arasındaki fark budur. Bundan dolayı jiva prakrti üstündür, çünkü jiva, Tanrının şuuruna benzer bir şuura sahiptir. Fakat, Tanrı Yüce bir şuura sahip diye kişi, jivanın, yani canlı varlığın da yüce bir şuura sahip olduğunu iddia etmemelidir. Canlı varlık mükemmelliğin hiçbir seviyesinde yüce bir şuura sahip olamaz, ve böyle bir teori kişiyi yanılgıya sürükler. Canlı varlık şuurlu olabilir, fakat bu şuur mükemmel, veya yüce bir şuur değildir.

Jiva ile işvara arasındaki farklar Bhagavad-gita'nın Onüçüncü bölümünde açıklanır. Tanrı, canlı varlık gibi kşetra-jna şuuruna sahiptir, fakat Tanrı bütün vücutların bilincinde iken canlı varlık sadece kendi vücudunun bilincindedir. Çünkü, Tanrı bütün canlı varlıkların kalbindedir ve her jivanın her psişik hareketinin bilincindedir. Bu gerçek hiçbir zaman unutulmamalıdır. Tanrının Yüce Zatı Paramatma bütün canlı varlıkların kalbinde işvara olarak, yani kontrolör olarak bulunur, ve istediği gibi hareket etmesi için canlı varlığa direktifler verir. Fakat canlı varlık ne yapacağını unutur. İlk olarak belli bir şekilde hareket etmeye karar verir, fakat sonra kendi karmasının etki ve tepkileri içerisinde bocalamaya baslar. Tıpkı giysi değiştirir gibi bir vücuttan çıkıp bir diğerine girer. Bu ruh göçleri sonucunda geçmiş faaliyetlerinin etki ve tepkilerinden dolayı acı çeker. Canlı varlık, ne tür bir faaliyette bulunması gerektiğini ancak erdem halinde, ve akılcılıkla anlayabilir. Eğer bunu yapabilirse geçmiş faaliyetlerinin etki ve tepkilerini değiştirebilir. Sonuç olarak karma ebedi değildir. Daha önce de belirttiğimiz gibi işvara, jiva, prakrti, ve zaman ebedidir, fakat karma ebedi değildir.

Yüce şuur işvara şu bakımdan canlı varlıkla aynı özelliğe sahiptir: Tanrının ve canlı varlığın şuurlarının her ikisi de aşkındır. Bu, maddi bir kombinasyondan kaynaklanan bir şuur değildir. Bu yanlış bir fikirdir. Maddi kombinasyonun belli şartlar altında bilinç geliştirdiğini iddia eden bir teori Bhagavad-gita'da kabul edilmez. Tıpkı, renkli bir camdan gecen ışığın renginin değişmesi gibi bilinç de maddi bir ortamdan bozularak yansıyabilir, fakat Tanrının bilinci maddeden etkilenmez. Rab Krişna, mayadhyaksena prakrtih der. Bu sözcük, Tanrı maddi dünyaya indiği zaman bilincinin maddeden etkilenmediğini belirtir. Eğer etkilenseydi Bhagavad-gita'nın aşkın konularını anlatmak için uygun bir varlık olmazdı. Maddi pislikten özgür bir şuura sahip olmayan hiçkimse aşkın dünya hakkında konuşmaya yetkili değildir. Bu bakımdan, Tanrı maddi pislikten özgürdür. Fakat, bizim şu andaki bilincimiz maddi pislikle örtülüdür. Bhagavad-gita şuurumuzu maddi pislikten temizlememiz gerektiğini öğretir. Bilincimiz maddi pisliklerden arınınca hareketlerimiz işvaranın iradesinin peşine takılarak bizi mutlu eder. Bu bakımdan, bütün faaliyetlerimizi durdurmamız gerekmez. Bir başka deyişle, şuurumuz arınınca faaliyetlerimiz de arınır, bu arınmış faaliyetlere ise bhakti denir. Bhakti faaliyetleri sıradan faaliyetlermiş gibi görünmekle beraber asla kirli bir faaliyet değildir. Sıradan bir insanmış gibi çalışan bir Tanrı kulunu gören cahil kişi, Tanrıya adanmış kişinin faaliyetlerinin kirli bilinçten, veya maddi pislikten özgür olduğunu bilemez. Halbuki bu kişi doğanın üç haline aşkındır. Bu bakımdan, bilincimizin su anda maddi pislikle kaplı olduğunu bilmemiz gerekir.

Madde tarafından kirletildiğimiz zaman koşullanırız. Kendisinin maddi doğanın bir ürünü olduğunu zanneden kişi sahte bir bilinç sergiler. Buna sahte nefs denir. Vücutsal kavram yanılgısı içine batmış kişi durumunun farkında değildir. Bhagavad-gita, kişiyi yaşamın vücutsal kavramından özgür kılmak için nakledilmiştir ve Arjuna, Tanrıdan bu bilgiyi almak için kendisini bu zor duruma sokmuştur. Kişi, yaşamın vücutsal kavramından özgür olmalıdır, ve aşkınlık arayışı içinde olan kişinin başlangıçta yapması gereken şey budur. Hür ve özgür olmak isteyen kişi herşeyden önce kendisinin bu maddi vücut olmadığını öğrenmelidir. Mukti, veya özgürlük, maddi bilinçten hür olmak demektir. Srimad-Bhagavatam'da özgürlük şöyle tanımlanır: Muktir hitvanyatha-rupam svarupena vyavasthitih: bu maddi dünyanın kirli bilincinden özgür olup arınmış bir şuura sahip olmaya mukti denir. Bhagavad-gita'nın tüm öğretisinin amacı içimizde uyumakta olan saf şuuru uyandırmaktır. Gita öğretisinin son safhalarında Krişna, Arjuna'ya bilincinin arınıp arınmadığını sorar. Arınmış bilinç, Tanrının öğretilerine göre hareket etmek demektir. Arınmış bilincin özü budur. Tanrının öz parçası olduğumuz için bir bilince sahibiz, fakat aynı zamanda doğanın vasıfsız halinden etkilenmekteyiz. Fakat, Yüce Tanrı bundan etkilenmez. Yüce Tanrı ile ufak bireysel ruhlar arasındaki fark budur.

Şuur nedir? Şuur "Ben", ve "Ben neyim?"dir. Kirli bir bilinçte "Ben"in anlamı "Denetliyebildiğim herşeyin efendisiyim", "Ben hoşlanıcıyım"dır. Her canlı varlık kendisini maddi dünyanın efendisi olarak gördüğü için bu dünya dönmeye devam eder. Maddi bilinç iki psişik bölüme ayrılır. Bunlardan biri ben yaratıcıyım, diğeri ise ben hoşlanıcıyım zannıdır. Aslında, sadece Yüce Tanrı hem yaratıcı hem de hoşlanıcıdır. Tanrının öz parçası olan canlı varlık ise ne yaratıcı ne de hoşlanıcıdır, canlı varlık sadece işbirliği yapandır. Canlı varlık yaratılan ve hoşlanılandır. Örneğin, makinanın bir parçası makinanın bütünüyle işbirliği içindedir, vücudun bir parçası vücudun bütünüyle işbirliği içindedir. Eller, bacaklar, gözler, vs. vücudun parçalarıdır, fakat hoşlanıcı değillerdir. Hoşlanıcı organ midedir. Bacaklar hareket ederek yiyecek bulur, eller yiyeceği ağıza götürür, dişler çiğner, ve kısacası vücudun bütün parçaları mideyi tatmin etmek İçin çalışır, çünkü vücudun sağ kalabilmesi için gerekli olan beslenme ve hazımı yapan esas organ midedir. Dolayısıyla, diğer organların çalışmaları sonucunda yiyecekler mideye gönderilir. Bir ağacın köklerinin sulanarak yetiştirilmesi gibi vücut ta midenin beslenmesiyle gelişir. Eğer vücudun sağlığı korunmak isteniyorsa vücudun diğer parçaları mideyi beslemek için çalışmalıdırlar. Aynı şekilde, Yüce Tanrı da yaratıcı, ve hoşlanıcıdır; ikinci planda kalan bizlerin esas görevi ise Onu tatmin etmektir. Tıpkı, mideye giden gıdaların vücudun diğer parçalarına fayda sağlaması gibi, bu işbirliğinden aslında biz kazançlı çıkarız. Eğer, parmaklar yiyeceği mideye göndermek yerine kendileri yemeye kalksalardı hüsrana uğrarlardı. Yaratılışın, ve hoşlanmanın merkez şahsiyeti Yüce Tanrıdır, ve canlılar Onunla işbirliği yapan varlıklardır. Bu işbirliği sayesinde onlar da hoşlanırlar. Bu ilişki aynı zamanda usta çırak ilişkisine benzer. Eğer usta tatmin olmuşsa çırak da tatmin olmuş demektir. Aynı şekilde, Yüce Tanrı da tatmin edilmelidir. Canlı varlığın hoslanıcılığa, ve yaratıcılığa olan eğilimi, yaratıcılığıyla kozmik alemi tezahür ettiren Yüce Tanrıdan kaynaklanır.

Yüce kontrolörün eksiksiz bütünlüğü kapsamasının açıklamasını Bhagavad-gita'da bulabiliriz. Kontrol altında bulunan canlı varlıklar, kozmik tezahür, ebedi zaman, ve karma, veya faaliyetler bu kitapta açıklanır. Bütün bunlar, Yüce Mutlak Hakikat denilen eksiksiz bütünden alınmıştır. Tam bütün, ve tam Mutlak Hakikat, Tanrının Zatı olan Şri Krişna'dır. Bütün tezahürler Onun farklı enerjilerinin sergilenmesinden ibarettir. O, eksiksiz bütündür.

Gita'da belirtildiği gibi, gayrişahsi Brahman da tam, ve Yüce Şahısa göre (brahmano hi pratişthaham) ikinci planda kalır. Brahman, daha detaylı anlatıldığı Brahma-sutra'da, güneşin ışınlarına benzetilerek betimlenir. Gayrişahsi Brahman, Tanrının Yüce Zatından ışıyan ışınlardır (nurdur). Gayrişahsi Brahman'ı idrak etmiş olmak mutlak bütün, ve Paramatma kavramlarını tam olarak idrak etmek demek değildir. Onbeşinci Bölümde görüleceği gibi, Tanrının Yüce Zatı Puruşottama, gayrişahsi Brahman, ve Paramatma'nın kısımsal idrakinin üzerindedir. Tanrının Yüce Zatına sac-cid-ananda-vigraha denir. Brahma-samhita şöyle başlar: isvarah paramah krsnah sac-cid-ananda-vigrahah / anadir adir govindah sarva-karana-karanam. "Govinda, Krişna, tüm sebeplerin sebebidir. O, ilk sebeptir ve O, ebediyet, bilgi, ve saadetin suretidir." Gayrişahsi Brahman idraki Onun sadece sat (ebediyet) özelliğinin idrak edilmesidir. Paramatma idraki Onun sat-cit (ebedi bilgi) özelliğinin idrak edilmesidir. Fakat, Tanrının Yüce Zatının idrak edilmesi, Onun tüm aşkın yani sat-cit ve ananda (ebediyet, bilgi, ve saadet) özelliklerinin, tam vigraha (suret) içinde, idrak edilmesi demektir.

Zeka seviyeleri düşük olanlar Yüce Hakikati gayrişahsi olarak nitelerler, fakat bütün Vedik literatüründe onaylandığı gibi O, aşkın bir şahsiyettir. Nityo nityanam cetanas cetananam. (Katha Upanisad 2.2.13) Bizler nasıl bireysel isek, ve hepimiz bireysel canlı varlıklar isek Yüce Mutlak Hakikat te nihayet bir şahıstır; ve Tanrının Zatını idrak etmek demek, Onun tam suretinin bütün aşkın niteliklerini idrak etmek demektir. Eksiksiz bütün suretsiz değildir. Eğer O suretsizse, veya herhangibir şeyden yoksunsa o zaman eksiksiz bütün olamaz. Eksiksiz bütün, bilgimizin, ve bilgi ötesinin kapsadığı herşey olmalıdır, aksi halde tam olamaz.

Tanrının şahsiyeti olan eksiksiz bütünün muazzam bir kudreti vardır (parasya saktir vividhaiva sruyate). Krişna'nın çeşitli kudretlerinin nasıl çalıştığı Bhagavad-gita'da izah edilir. Bu maddi dünya, veya duyularımızla kavradığımı; bu dünya da kendi çapında bir bütündür, çünkü maddi evrenin geçici tezahürü için gerekli olan yirmidört unsur, Sankhya felsefesine göre, maddi evrenin var olabilmesi, ve yaşama uygun olabilmesi için gerekli kaynakların temin edilmesine müsait olarak ayarlanmıştır. Bu maddi evrene ne haricten gelen birşey vardır, ne de birşeye ihtiyaç vardır. Maddi evren tezahürünün, yüce bütünün enerjisiyle belirlenmiş bir süresi vardır ve bu süre dolduğu zaman bu geçici tezahürler eksiksiz bütünün tam tanzimiyle çözülüp dağılacaktır. Ufak, ve eksiksiz üniteler, yani canlı varlıklar, bütün hakkındaki eksik bilgiden kaynaklanan her çeşit eksikliği, ve tamlığı idrak edebilecek bütün imkanlara sahipdirler. Bhagavad-gita Vedik hikmetin eksiksiz bilgisini içerir.

Vedik bilgi yanılmazlık özelliğine sahiptir, ve Hindular Vedik bilgiyi eksiksiz, ve yanılmaz olarak kabul ederler. Örneğin, inek gübresi bir hayvan dışkısıdır ve smrti, veya Vedik öğretilere göre, dışkıya dokunan kişinin temizlenmesi için yıkanması gerekir. Fakat, Vedik metinlerde inek dışkısının aynı zamanda arıtıcı, temizleyici bir madde olduğu da belirtilir. Bazıları bu durumu bir çelişki olarak niteliyebilir, fakat bu bir Vedik öğreti olduğu için kabul eddilir, ve bunu kabul eden kişi hataya düşmüş olmaz; nitekim, inek dışkısında bütün antiseptik maddelerin mevcut olduğu modern bilim tarafından da ispat edilmiştir. Vedik bilgi eksiksizdir çünkü bütün şüphe, ve hatalara aşkındır; Bhagavad-gita ise Vedik bilgisinin özüdür.

Vedik bilgi bir araştırma ürünü değildir. Araştırmalarımızı mükemmel olmayan duyularımızla yaptığımız için, yaptığımız araştırmalar mükemmellikten uzaktır. Bu bakımdan, Bhagarad-gita'da belirtildiği gibi, parampara (gurular zinciri) aracılığıyla inen bilgiyi kabul etmeliyiz. Yüce manevi öğretmen olan Tanrının Zatıyla başlayıp sırayla diğer manevi öğretmenlere iletilen, ve mürşitten müride geçen bu guruluk zinciriyle günümüze kadar başarıyla gelen bu mükemmel bilgi kaynağından bilgiyi kana kana içmemiz gerekir. Rab Şi Krişna'dan ders alan öğrencisi Arjuna, Onun anlattıklarını yalanlamaya kalkışmaksızın kabul etmiştir. Kişi, Bhagavad-gita'nın bir bölümünü kabul edip diğer bir bölümünü reddetmek serbestliğine sahip değildir. Hayır. Bhagavat-gita'yı yorum yapmadan, eksiltmeden, ve konuya kaprislerimizi bulaştırmadan kabul etmeliyiz. Gita, Vedik bilgisinin en mükemmel şekildeki sunuluşu olarak kabul edilmelidir. Vedik bilgi aşkın kaynaklardan gelir ve ilk sözleri Tanrının Kendisi tarafından şöylenmiştir. Tanrının söylediği sözlere apauruseya denir, ve bu, Tanrının söylediği sözlerin, dört kusurun etkisi altında bulunan kirli dünyevi insanın sözlerinden farklı olduğu anlamına gelir. Bu dört kusur şunlardır: (1) Şuuru kirli kişi mutlaka hata yapar, (2) çeşitli yanılgılara düşer, (3) aldatmaya eğilimlidir, ve (4) mükemmel olmayan duyu organlarıyla sınırlıdır. Bu dört kusura maruz kalan kişi her tarafa nüfuz eden bilgi hakkında mükemmel bir malumat veremez.

Vedik bilgi bu gibi kusurlu canlı varlıklar tarafından tebliğ edilmemiştir. Bu bilgi, yaratılan ilk canlı varlık olan Brahma'nın kalbine tebliğ edilmiş, ve Brahma da Tanrıdan aldığı bu Açıklamalı bilgiyi oğullarına, ve müridlerine yaymıştır. Tanrı purnamdır, yani hep mükemmeldir ve maddi doğanın kanunlarına hedef olması mümkün değildir. Bu bakımdan, Tanrının evrendeki herşeyin sahibi olduğunu, Açıklamalı yaratıcının O olduğunu, ve Brahma'yı yaratanın da O olduğunu gayet iyi bilmeliyiz. Onbirinci bölümde Tanrıya prapitamaha diye hitap edilir, çünkü Brahma'ya pitamaha, yani büyük baba diye hitap edilir ve Tanrı, büyükbabanın yaratıcısıdır. Bundan dolayı, hiçkimse hiçbirşeyin sahibi olduğunu iddia etmemelidir; kişi, yaşamını sürdürebilmek için sadece Tanrının kendisine ayırdığı rızıkı kabul etmelidir.

Tanrının bizim için ayırdığı azıklardan nasıl yararlanacağımız konusunda verilmiş birçok örnekler vardır. Bu konular Bhagavad-Gita'da izah edilir. Arjuna, başlangıçta Kurukşetra savaşında savaşmamaya karar vermişti. Bu, onun kendi kararıydı. Arjuna, akrabalarını öldürdükten sonra kazanacağı krallıktan hiçbir zevk alamıyacağını Tanrıya söylemişti. Fakat, onun aldığı bu karar vücut kavramı üzerine kuruluydu, çünkü kendisinin bir vücut olduğunu düşünüyor, ve vücutsal akrabalık, veya kan bağı ile bağlı olduğu bazı kişileri kardeşi, yeğeni, kuzeni, ve büyükbabası olarak kabul ediyordu. Dolayısıyla vücudunun isteğini tatmin etmek istiyordu. Bhagavad-gita bu görüşü değiştirmek için Tanrı tarafından anlatılmıştır ve Arjuna, sonunda karisye vacanam tava diyerek, yani "Senin sözlerine göre hareket edeceğim" diyerek Tanrının direktiflerine göre savaşmaya karar vermiştir.

İnsanlar bu dünyada kedi köpek gibi hırlaşmamalıdır. insan, yaşamının öneminin farkına varacak kadar zeki olmalı ve sıradan bir hayvan gibi yaşamayı reddetmelidir, insan, yaşam amacının farkına varmalıdır; bu hedef Bhagavad-gita'da belirtilmiştir, ve Bhagavad-gita Vedik literatürünün özüdür. Vedik literatürü hayvanlar için değil insanlar içindir. Bir hayvan diğer bir hayvanı öldürebilir ve hayvanlar için hiçbir günah sözkonusu değildir, fakat eğer insan, kontrol edemediği tad alma duyusunu tatmin etmek amacıyla bir hayvanı öldürürse doğa kanunlarını ihlal etmekten suçlu olur. Bhagavad-gita'da açıkça izah edildiği gibi, farklı doğa halleriyle ilişkili olarak erdem, ihtiras, ve cehalet faaliyetleri olmak üzere üç çeşit faaliyet vardır. Aynı şekilde, erdem, ihtiras, ve cehalet yiyecekleri olmak üzere üç çeşit yiyecek vardır. Bütün bunlar Bhagavad-gita'da açıkça anlatılır; eğer Gita'nın öğretilerinden doğru bir şekilde yararlanabilirsek tüm yaşantımız arınır ve böylece bu maddi evrenin ötesinde bulunan hedefimize ulaşabiliriz (yad gatva na nivartante tad dhama paramam mama).

Bu hedefe sanatana sema denir. Sanatan sema ebedi, ve ruhsal semadır. Bu maddi dünyada bulunan herşey geçicidir. Madde, ilk önce var olur, belli bir süre kalır, bazı yan ürünler verir, yaşlanır, eskir, ve kaybolur. Bu döngü maddi dünyanın kanunudur; ister vücudumuzu, isterse bir meyvayı, veya başka bir şeyi örnek olarak gösterelim bu kural değişmez. Fakat, bu geçici dünyanın ötesinde bir başka dünya mevcuttur. O dünya sanatana (ebedi) olan birbaşka doğa içerir, jiva da sanatana (ebedi) olarak tanımlanır ve Onbirinci Bölümde Tanrı da sanatana (ebedi) olarak tanımlanır. Tanrıyla bizim aramızda üst düzeyde bir ilişki vardır, çünkü nitelik bakımından hepimiz aynıyızdır --sanatana-dhama, veya sema, sanatana Yüce Şahıs, ve sanatan canlı varlıklar-- Bhagavad-gita'nın bütün amacı sanatana, veya canlının ebedi meşguliyeti olan saratana-dharmayı canlandırmaktır. Geçici olarak çeşitli faaliyetlerle meşgul olmaktayız, fakat bütün bu geçici faaliyetlerden vazgeçip Yüce Tanrının bize tavsiye ettiği faaliyetlerle meşgul olursak bütün faaliyetlerimiz arınır. Ve buna arınmış yaşam denir.

Yüce Tanrı, ve Onun aşkın yurdu tıpkı canlı varlıklar gibi sanatanadır ve Yüce Tanrı ile canlı varlıkların sanatana yurdunda bir araya gelmesi insan yaşamının mükemmelliğe ulaşması demektir. Tanrı, canlı varlıklara karşı çok naziktir çünkü canlı varlıklar Onun çocuklarıdır. Rab Krişna, Bhagavad-gita'da, sarva-yonisu... aham bija-pradah pita: "Ben herşeyin babasıyım." der. Tabii ki çeşitli karmalarına göre çeşitli canlı varlıklar mevcuttur, fakat Tanrı burada bütün canlıların babası olduğunu söylemektedir. Bu durumda, sanatana canlı varlıklar Tanrıyla olan ebedi beraberliklerine, ve ebedi sanatan konumlarına yeniden kavuşsunlar diye Tanrı, bütün bu düşkün, koşullanmış ruhları sanatan ebedi semaya çağırmak için bu dünyaya iner. Tanrı, koşullanmış ruhları geri getirmek için bu dünyaya ya çeşitli enkarnasyonlarla gelir, ya da gizli hizmetçilerini oğlu, adanmış kulu, veya acaryalar olarak yollar.

Bu bakımdan, sanatana-dharma dinde herhangi bir mezhep gelişmesine gerek bırakmaz. Sanatana-dharma, ebedi canlı varlıkların ebedi işlevinin ebedi Yüce Tanrıyla olan ilişkilerinden başka birşey değildir. Daha önce de belirtildiği gibi, sanatana-dharma canlı varlığın ebedi meşguliyetidir. Şripada Ramanujacarya, sanatanayı "ne başı ne de sonu olan şey" olarak tanımlamıştır, bu bakımdan, Şripada Ramanujacarya'nın otoritesine bağlı kalarak sanatana-dharmayı "ne başı ne de sonu olan" olarak kabul etmeliyiz.

Din sözcüğü sanatana-dharmadan biraz farklıdır. Din inanç kavramını da beraberinde getirir ve inanç kişiye göre değişir. Kişi belli bir yönteme inanç duyabilir, fakat sonradan bu inancını değiştirip başka bir inanca da yönelebilir, fakat sanatana-dharma asla değiştirilemiyecek bir faaliyetle ilgilidir. Örneğin, akışkanlığın sudan aynlamaması gibi, sıcaklık da ateşten ayrılamaz. Aynı şekilde, ebedi canlı varlığın ebedi işlevi de canlı varlıktan ayrılamaz. Sanatana-dharma, canlı varlıkla ebedi bir bütündür. Sanatana-dharmadan bahsettiğimiz zaman Şripada Ramanujacarya'nın otoritesine bağlı kalarak-ne başı ne de sonu olan- olarak kabul etmeliyiz. Başlangıcı, veya sonu olmayan birşey herhangi bir tahditle sınırlandırılamıyacağı için tarikat, veya mezheple ilgili olamaz. Herhangi bir tarikat inancına bağlı olan kişi yanlış bir düşünceye kapılarak sanatana-dharma'yı da tarikat olarak görebilir, fakat konuyu derinlemesine araştırır, ve modern bilimin ışığından da yararlanırsak sanatana-dharmanın gerek dünyamızdaki bütün insanların gerekse evrendeki bütün canlıların meşguliyeti olduğunu görebiliriz.

Sanatana olmayan herhangi bir dinsel inancın insanlık tarihinde elbet bir başlangıcı vardır, fakat sanatana-dharmanın tarihte hiçbir başlangıcı yoktur, çünkü o ebediyen canlı varlıklarla kalır. Canlı varlıkların ne doğumlu ne de ölümlü oldukları otorite şastralar tarafından belirtilmiştir. Gita'da da belirtildiğine göre, canlı varlık asla doğmamıştır, ve asla ölmez. Canlı varlık ebedidir, ve tahrip edilemez, ve geçici maddi vücudu tahrip olduktan sonra da yaşamaya devam eder Sanatana-dharma kavramına referans olarak, bu sözcüğün Sanskrit kök anlamından din kavramını anlamaya çalışmalıyız. Dharma belli bir nesneyle birlikte daimi olan demektir. Ateşle birlikte ısı, ve ışığın da var olduğunu, ısı, ve ışık olmaksızın ateş sözcüğünün birşey ifade etmeyeceğini hepimiz biliriz. Aynı şekilde, canlı varlığın elzem parçası da canlı varlığa daimi olarak eşlik eder. İşte bu daimi eş, canlının ebedi niteliğidir, ve bu ebedi nitelik canlının ebedi dinidir.

Sanatana Gosvami, Şri Caitanya Mahaprabhu'ya her canlı varlığın svarupunu sorduğu zaman, svarupa, veya canlının meşru konumunun, Tanrının Yüce Zatına hizmet etmek olduğu cevabını almıştır. Rab Caitanya'nın bu açıklamasını analiz edersek her canlı varlığın birbaşka canlı varlığa daimi olarak hizmet etmekle meşgul olduğunu kolayca görebiliriz. Canlı varlık çeşitli kapasitelerle birbaşka canlı varlığa hizmet eder, ve canlı varlık bunu yapmaktan hoşlanır. Hayvanlar, hizmetçinin efendisine hizmet etmesi gibi insanlara hizmet ederler. A hizmetçi B efendisine, B C'ye, ve C D'ye hizmet eder, ve bu böylece sürüp gider. Bu şartlar altında bir arkadaşın diğer bir arkadaşına, annenin çocuğuna, kadının kocasına, ve kocanın da karısına hizmet ettiğini görebiliriz. Eğer araştırmamızı sürdürürsek canlı varlıkların toplumunda hizmet faaliyetinin olmadığı bir yer göremeyiz. Bir siyaset adamı hizmet kapasitesi hakkında halkı ikna etmek için programını halkın dikkatine sunar. Eğer halk, o siyasinin ülkesine, ve halkına değerli hizmetler vereceğine inanırsa geçerli oyunu onun için kullanır. Dükkan sahibi müşteriye hizmet eder, zenaatçı da sermaye sahiplerine hizmet eder. Sermaye sahipleri ailelerine, ve aile fertleri de ebedi canlı varlıklar olarak ebedi kapasiteleriyle devlete hizmet eder. Aynı şekilde, hiçbir canlı varlık diğer canlı varlıklara hizmet etmekten muaf değildir. Bu bakımdan, hizmetin canlı varlığın daimi eşi olduğunu ve bu hizmetin canlı varlığın ebedi dini olduğunu belirtebiliriz.

Bununla beraber, belli bir zaman ve ortamın referansıyla belli bir inanca ait olup o inancı icra eden kişi Hindu, Müslüman, Hristiyan, Budist, veya herhangi bir dine ait olduğunu iddia eder. Bu gibi sıfatlar sanatana-dharma değildir. Bir Hindu inancını değiştirerek Müslüman olabilir, veya bir Hristiyan inancını değiştirerek başka bir dine katılabilir. Fakat, dini inancın değişmesi, bütün ortamlarda insanın ebedi meşguliyeti olan hizmet faktörünü etkilemez. Hindu, Müslüman, veya Hristiyan bütün ortamlarda birisine hizmet eder. Bu bakımdan, belli bir inanca sahip olmak kişiyi sanatana-dharmasını icra etmekten alıkoyamaz. Hizmet etmek sanatana-dharmadır.

Bu sebepten dolayı, Yüce Tanrıya verdiğimiz hizmet Onunla olan ilişkimizi belirler. Yüce Tanrı en yüce boşlamadır, ve canlı varlıklar Onun hizmetçileridir. Biz Onun zevki için yaratılmışız, ve eğer Tanrının Yüce Zatıyla beraber bu ebedi zevke ortak olursak mutlu oluruz. Aksi taktirde mutlu olamayız. Tıpkı, vücudun diğer organlarının mideyle işbirliği yapmadıkları zaman mutlu olamayışları gibi, bağımsız olarak mutlu olmamıza imkan yoktur. Yüce Tanrıya aşkın sevgi hizmeti vermeyen canlı varlığın mutlu olmasına imkan yoktur.

Çeşitli yarıtannlara (ilahlara) tapmak ve onlara hizmet etmek Bhagavad-gita'da tasvip edilmez. Bu konu, Yedinci Bölüm yirminci dörtlükte şöyle belirtilir:

kamais tais tair hrta jnanah
prapadyante 'nya-devatah
tam tam niyamam asthaya
prakrtya niyatah svaya

"Zekaları maddi arzular tarafından çalınmış olan kişiler yarıtannlara teslim olarak kendi doğalarına göre belli bir ibadetin şart ve kurallarını izlerler." Burada açıkça belirtildiği gibi hırslarıyla yönlendirilen kişiler Yüce Tanrı Krişna'ya değil de yantanrılara taparlar. Burada isim olarak Krişna'dan bahsederken herhangi bir dini isime başvurmamaktayız. Krişna en yüce zevk anlamına gelir ve otoriteler tarafından onaylandığı gibi, Krişna tüm zevklerin toplandığı yerdir, O bir zevk deposudur. Hepimiz zevk peşinde koşarız. Ananda-mayo 'bhyasat (Vedanta-sutra 1.1.12). Canlı varlıklar tıpkı Tanrı gibi şuur doludurlar, ve mutluluk peşinde koşarlar. Tanrı daima mutludur, ve eğer canlı varlıklar da Tanrıyla beraber olup Onun yanında yerlerini alır, ve Onunla ortaklaşa hareket ederlerse daima mutlu olurlar.

Tanrı, bu ölümlü dünyada eğlencelerini sergilemek için mutluluk dolu olan Vrindavan'a inmiştir. Rab Şri Krişna Vrindavan'dayken çoban arkadaşları, kız arkadaşları, Vrindavan halkı, ve ineklerle olan faaliyetleri mutluluk doluydu. Vrindavan'da yasayan herkes Krişna'dan başka birşey bilmiyordu. Fakat, Rab Krişna, babası rolündeki Nanda Maharaj'ı bile yarıtanrı İndra'ya tapmaktan vazgeçirmişti, çünkü insanların ilahlara tapmasının gerekli olmadığı düşüncesini yerleştirmeye çalışıyordu. İnsanların sadece Yüce Tanrıya ibadet etmeye ihtiyaçları vardır, çünkü insanların en yüce kazancı Onun yurduna geri dönmektir.

Bhagavad-gita'nın Onbeşinci Bölüm altıncı dörtlüğünde Rab Şri Krişna'nın yurdu şöyle tasvir edilir:

na tad bhasayate suryo
na sasanko na pavakah
yad gatva na nivartante
tad dhama paramam mama

"Benim yüce yurdum ne güneş, ne ay, ne ateş, ne de elektrikle aydınlatılmıştır. Oraya bir kez ulaşanlar bu maddi dünyaya bir daha asla geri dönmezler."

Bu dizeler bize ebedi gökyüzünü anlatır. Bizim gökyüzü kavramımız maddidir, ve gökyüzünü güneş, ay, ve yıldızlarla ilişkili olarak biliriz, fakat bu dörtlükte Tanrı ebedi gökyüzünde güneşe, aya, ateşe, ve elektriğe ihtiyaç olmadığını belirtir, çünkü ebedi gökyüzü Yüce Tanrıdan yayılan brahmajyoti (nur) ile aydınlanır. Yüce Tanrının yurdunu anlayabilmek o kadar zor değildir. Bu yurt Goloka olarak bilinir. Brahma-samhita (5.37) orayı şöyle anlatır: goloka eva nivasaty akhilatma-bhutah. Tanrı, Kendi yurdu Goloka'da ebediyen ikamet etse de Ona bu dünyadan yaklaşılabilir, ve Tanrı orada gerçek sureti olan sac-cid-ananda-vigraha suretiyle tezahür eder. O, bu suretiyle tezahür ettiği zaman Onun neye benzediğini hayal etmeye gerek kalmaz. O, insanları bu gibi tahmini hayallerden vazgeçirmek için belli aralıklarla dünyaya iner ve Kendisini olduğu gibi, yani Syamasundara olarak gösterir. O, bizden birisiymiş gibi gelip insan gibi bizimle oyun oynadığı için geri zekalılar Ona gülerler. Fakat, O böyle davranıyor diye Tanrıyı bizden birisiymiş gibi düşünmemeliyiz. O, sınırsız gücüyle gözümüzün önünde gerçek suretini ortaya koyar ve Kendi yurdundaki eğlencelerinin bir kopyasını sergiler.

Ebedi semanın nuru içerisinde sayısız ruhsal gezegenler mevcuttur. Brahmajyoti (nur), yüce gezegen Krişnaloka'dan, ve bu nur içinde yüzen ruhsal ananda-maya, cin-maya gezegenlerinden kaynaklanır. Tanrı şöyle der: na tad bhasayate suryo na sasanko na pavakah/ yad gatva na nivartante tad dhama paramam mama. O ebedi semaya ulaşan kişinin tekrar bu maddi semaya dönmesi gerekmez. Maddi semada değil Ay'a, en yüksek gezegen olan Brahmaloka'ya ulasşak bile doğum, ölüm, hastalık, ve yaşlılıktan ibaret olan aynı yaşam şartlarıyla karşılaşırız. Maddi evrendeki hiçbir gezegen maddi var oluşun bu dört ilkesinden özgür değildir.

Canlı varlıklar bir gezegenden diğerine seyahat edebilirler, fakat bu, her gezegene mekanik yollardan ulaşılabileceği anlamına gelmez. Eğer diğer gezegenlere gitmeyi arzuluyorsak oralara ulaşmanın bir yöntemi vardır. Bu konu şöyle anlatılır: yanti deva-vrata devan pitrn yanti pitr-vratah. Gezegenlerarası seyehat için mekanik araçlar gerekmez. Gita bu konuda şöyle der: yanti deva-vrata devan. Ay, Güneş, ve yüksek gezegenlere Svargaloka adı verilir. Yüksek, orta, ve alçak olmak üzere üç seviyede gezegen sistemleri mevcuttur. Dünyamız orta seviyeli gezegen sistemlerine dahildir. Yüksek seviyeli gezegenlere gidebilmemiz için Bhagavad-gita bize şu basit formülü önerir: Kişi, sadece belli bir gezegenin belli ilahına ibadet ederek istediği gezegene gidebilir.

Bununla beraber, Bhagavad-gita maddi evrende bulunan hiçbir gezegene gitmemizi tavsiye etmez çünkü en yüksek gezegen olan Brahmaloka'ya mekanik bir araçla ulaşmak kırkbin yıl sürer (bu süre zarfında kim hayatta kalabilir?), diyelim ki ulaştık, orada yine doğum, ölüm, hastalık, ve yaşlılıktan ibaret olan maddi var oluş ilkeleriyle karşılaşırız. Fakat, yüce gezegen Krişnaloka'ya, veya ruhsal sema içerisinde yer alan diğer bir gezegene ulaşan kişi maddi var oluşun bu zahmetleriyle bir daha karşılaşmaz. Ruhsal semada bulunan gezegenler içerisinde Tanrının Açıklamalı Zatı Şri Krişna'nın ikamet ettiği Goloka Vrindavan en yüce gezegendir. Bhagavad-gita'da bu gibi bilgilerin hepsi mevcuttur, ve bu bilgiler aracılığıyla maddi dünyadan nasıl kurtulacağımız, ve ruhsal semada saadet dolu bir yaşama nasıl başlayabileceğimiz anlatılmaktadır.

Maddi dünyanın gerçek yüzü Bhagavad-gita'nın Onbeşinci Bölümünde şöyle anlatılır:

urdhva-mulam adhah-sakham
asvattham prahur avyayam
chandamsi yasya parnani
yas tam veda sa veda-vit

Bu dörtlükte, maddi dünya, kökleri yukarıda ve dalları aşağıda olan bir ağaca benzetilerek anlatılmaktadır. Dere, veya göl kıyısından bakınca ağaçların kökleri yukarıda, ve dallan aşağıda olarak suya yansıdığını görürüz. Aynı şekilde, bu maddi dünya da ruhsal dünyanın bir yansımasından ibarettir. Maddi dünya gerçeğin gölgesinden ibarettir. Gölge gerçek, veya esas değildir, fakat gölgenin varlığından gölgeyi oluşturan gerçek bir kaynağın var olduğunu anlayabiliriz. Çölde su yoktur, fakat serap oluştuğu zaman su varmış gibi görünür. Maddi dünyada da hakiki su, ve mutluluk yoktur, fakat asıl mutluluğun gerçek suyu ruhsal dünyadadır.

Tanrı, ruhsal dünyaya nasıl ulaşabileceğimizi şöyle açıklar (Bg. 15.5):

nirmana-moha jita-sanga-dosa
adhyatma-nitya vinivrtta-kamah
dvandvair vimuktah sukha-duhkha-samjnair
gacchanty amudhah padam avyayam tat

Padam avyayam'a, veya ebedi krallığa nirmana-moha olan kişi ulaşabilir. Bunun anlamı şudur: Sıfat peşinde olan bizlerden, bazıları bey olmak ister, bazıları ağa, bazıları devlet başkanı, bazıları zengin, bazıları ise kral olmak ister. Bu sıfatlara bağımlı oldukça vücuda bağımlıyız demektir çünkü bu sıfatlar vücuda aittir. Fakat biz hu vücutlar değiliz. Bunun farkına varmak ruhsal idrakin ilk safhasıdır. Maddi dünyanın üç haline koşullanmış durumda olan bizler Tanrıya adanmış hizmet vererek bu bağımlılıktan kurtulabiliriz. Tanrıya adanmış hizmete bağlanmadıkça maddi doğa hallerinden kopamayız. Sıfatlar, ve bağımlılıklar, arzumuza, hırsımıza, ve maddi doğaya hakim olabilme isteğimize bağlıdır. Bu maddi doğaya hakim olmaya eğilimli olduğumu: sürece Yüce Tanrının krallığına (sanatana-dhama} geri dönmemiz mümkün değildir. Maddi zevklerin çekiciliğine kapılmayarak Yüce Tanrıya hizmet eden kişi asla tahrip olmayacak olan ebedi krallığa ulaşabilir. Sadece bu konumda olan kişiler yücelikler yurduna kolayca ulaşabilir.

Gita'nın Sekizinci Bölüm yirmibirinci dörtlüğü bu konuda şöyle der:

avyakto 'ksara ity uktas
tam ahuh paramam gatim
yam prapya na nivartante
tad dhama paramam mama

Avyakta, tezahür etmeyen demektir. Bütün bu maddi evren gözümüzün önünde tezahür ediyor olmasına rağmen mükemmel olmayan duyu organlarımız yüzünden gökyüzündeki bütün yıldızları göremeyiz. Vedik literatürü bütün gezegenler hakkında bize bilgi verir, ve bu bilgiye inanıp inanmamak bize kalmıştır. Özellikle Şrimad-Bhagavatam olmak üzere, Vedik literatürü bütün önemli gezegenler, ve bu maddi semanın ötesinde bulunan ve tezahür etmeyen ruhsal dünya avyakta hakkında bize bilgi verir. Kişi o yüce krallığa ulaşmayı arzulamak ve bu yönde gayret göstermelidir, çünkü o krallığa ulaşan kişi bu maddi dünyaya tekrar geri dönmez.

Burada, Yüce Tanrının yurduna nasıl ulaşabileceğimiz sorusu aklımıza gelebilir. Sekizinci Bölümde bu soruya cevap olarak şunlar yazılıdır:

anta-kale ca mam eva
smaran muktva kalevaram
yah prayati sa mad-bhavam
yati nasty atra samsayah

"Ölüm anında vücudunu terk ederken Beni hatırlayabilen kişi doğrudan doğruya Benim doğama ulaşır, bundan hiç şüphen olmasın." (Bg. 8. 5) Ölüm anında Krişna'yı düşünebilen kişi Krişna'ya gider. Eğer kişi, Krişna'nın o güzel suretini hatırlayarak vücudunu terk ederse kesinlikle ruhsal krallığa ulaşır. Mad-bhavam Yüce Varlığın yüce doğasıyla ilgilidir. Yüce Varlık sac-cid-ananda-vigrahadır, yani sureti ebedi, bilgi, ve saadet dolu olandır. Bizim şu anda içinde bulunduğumuz vücutlar ise sat-cid-ananda değildir. Bizim vücutlarımız sat değil asattır. Yani ebedi değil ölümlü olandır. Bizim vücutlarımız cid ile, yani bilgi ile dolu değildir, tam tersine cehaletle doludur. Ne ruhsal krallık hakkında bir bilgimiz vardır, ne de bilmediğimiz birçok yönü olan bu maddi dünya hakkında mükemmel bir bilgimiz vardır. Maddi vücut aynı zamanda niranandadır, yani saadet değil dert doludur. Bu maddi dünyada deneyimlediğimiz bütün dertler, ve acılar maddi vücuttan kaynaklanır, fakat Rab Krişna'yı düşünerek vücudunu terk eden kişi sac-cid-ananda vücuduna hemen kavuşur.

Maddi dünyada kişinin vücudunu terk etmesi, ve bir başka vücuda girmesi için gereken ayarlamalar yüksek otoriteler tarafından organize edilir. Kişi, gelecek yaşamında hangi vücut içinde yaşayacağı belirlendikten sonra ölür. Buna, canlı varlık değil yüksek otoriteler karar verir. Bizler bu yaşamımızdaki faaliyetlerimize göre batar, veya çıkarız. Şimdiki hayatımız gelecek yaşamımızın nasıl olacağını belirler. Bu bakımdan, eğer bu hayatımızda Tanrının krallığına ulaşmayı hakedecek faaliyetlerde bulunursak, bu maddi vücudumuzu terk ettikten sonra tıpkı Tanrınınki gibi ruhsal bir vücuda kavuşuruz.

Daha önce izah edildiği gibi, brahma-vadi, paramatma-vadi, ve adanmış kullar olmak üzere üç çeşit maneviyatçı vardır, ve daha önce bahsedildiği gibi, brahmajyoti içinde sayısız ruhsal gezegenler mevcuttur. Bu gezegenlerin sayısı maddi evrendeki gezegenlerin sayısından çok daha fazladır. Yaratılışın yaklaşık dörtte biri maddi alemleri kapsar, (ekamsena sthito jagat). Yaratılışın bu maddi kısımında içlerinde milyarlarca gezegen, güneş, yıldız, ve ay barındıran milyarlarca evren mevcuttur. Fakat, maddi yaradılışın tümü toplam yaratılışın sadece bir bölümüdür. Yaratılışın büyük bir bölümü ruhsal semadadır. Yüce Brahınanın varlığında kaybolmak isteyen kişi, bir an önce Yüce Tanrının brahmajyoti sine (nuruna) dönüştürülerek ruhsal semaya ulaştırılır. Tanrıyla beraber olarak zevk almayı arzulayan adanmış kişiler ise sayısı: miktardaki Vaikuntha gezegenlerine giderek Yüce Tanrının tam ve bütün yayılması olan dört kollu Narayana ile, ve Pradyumna, Aniruddha, ve Govinda gibi çeşitli isimler altındaki varlığıyla birlikte olurlar. Bu durumda, aşkın kişiler hayatlarının sonunda ister brahmajyotiyi, ister Paramatmayı, isterse Tanrının Yüce Zatı Şri Krişna'yı düşlesinler hepsi de ruhsal semaya gider, fakat bunların içerisinde sadece Tanrıya adanmış kişi, bir başka deyişle Yüce Tanrıyla şahsi ilişki içinde olan kişi Vaikuntha gezegenlerine, veya Goloka Vrindavan gezegenine girebilir. Yüce Tanrı bu konuda bize garanti vermekte, ve şüphe etmememizi söylemektedir. Aklımızın, ve hayalimizin almadığı şeyleri reddetmemeliyiz, aksine "Söylediğin herşeye inanırım" diyen Arjuna'nın tavrını kendimize örnek edinmeliyiz. Bu bakımdan, eğer Tanrı bize "Ölüm anında Beni Brahman, Paramatma, veya Tanrının Yüce Zatı olarak hatırlayabilen kişi kesinlikle ruhsal semaya girer" diyorsa bu kesinlikle doğrudur, ve buna inanmamak sözkonusu olmamalıdır.

Bhagavad-gita (8.6), ruhsal krallığa girmeyi mümkün kılan ana ilkeyi, yani Ölüm anında Tanrının hatırlanmasını şöyle anlatır:

yam yam vapi smaran bhavam
tyajaty ante kalevaram
tam tam evaiti kaunteya
sada tad-bhava-bhavitah

"Kişi, mevcut vücudunu terk ederken her ne var oluş durumunu düşlerse gelecek yaşamında o var oluş durumuna ulaşacağından şüphesi olmasın." İlk olarak, maddi doğanın, Yüce Tanrının enerjilerinin sahnelendiği bir yer olduğunu anlamalıyız. Yüce Tanrının enerjileri Vişnu Purana'da (6.7.61) şematik bir şekilde açıklanır.

visnu-saktih para prokta
ksetra jnakhya tatha para
avidya-karma-samjnanya
trtiya saktir isyate

Yüce Tanrının, bizim kavramlarımızın ötesinde çeşitli ve sayısız enerjileri vardır, bununla beraber, büyük bilgeler, ve özgür ruhlar bu enerjileri araştırarak üç bölüme ayırmışlardır. Bütün bu enerjiler vişnu-saktiye dahildir, birbaşka deyişle, Rab Vişnu'nun çeşitli güçleri vardır. Onun birinci enerjisi paradır, yani aşkındır. Daha önce belirtildiği gibi, canlı varlıklar yüce enerjiye dahildir. Diğer enerjiler, yani maddi enerjiler ise cehalete dahildir . Kişi ölüm anında ya maddi dünyanın vasıfsız enerjisi içerisinde kalır, ya da ruhsal dünyanın enerjisine transfer olur. Bhagavad-gita (8.6) bu konuda şöyle der:

yam yam vapi smaran bhavam
tyajaty ante kalevaram
tam tam evaiti kaunteya
sada tad-bhava-bhavitah

"Kişi, vücudunu terk ederken hangi var oluş durumunu düşlerse kesinlikle o duruma ulaşır."

Maddi yaşamda maddi enerji, ya da ruhsal enerji diye düşünmeye alışmışızdır. Bu durumda, düşüncelerimizi maddi enerjiden ruhsal enerjiye aktarmayı nasıl başarabiliriz? Gazete, magazin, roman, vs. gibi düşüncelerimizi maddi enerjiyle dolduran birçok literatür vardır. Şimdiye kadar bu maddi literatürlerle haşır neşir olan düşüncelerimiz Vedik literatürüne transfer edilmelidir. Büyük bilgeler Puranalar gibi çeşitli Vedik literatürler ortaya koymuşlardır. Puranalar hayal ürünü değil bir tarih arşividir. Çaitanya-caritamrta (Madhya 20.122) şu dizeler vardır:

maya-mugdha jivera nahi svatah krsna-jnana
jivere krpaya kaila krsna veda-purana

"Unutkan canlı varlıklar, veya koşullanmış ruhlar Yüce Tanrıyla aralarındaki ilişkiyi unutarak maddi faaliyetleri düşünmeye dalmışlardır." Krisna-dvaipayana Vyasa, sırf insanların düşüncelerini ruhsal semaya kanalize edebilmek için geniş bir Vedik literatür hazırlamıştır. İlk olarak Vedalar'ı dörde ayırmış ve bunları Puranalar'da izah etmiştir, ve daha düşük kapasiteli insanlar için Bhagavad-gita'yı da içeren Mahabharata'yı yazmıştır. Vedanta-sutra ise bütün Vedik literatürünün özetidir ve gelecek çağlarda da insanlara yol göstermesi için Vedanta-sutra'nın doğal yorumu olan Şrimad-Bhagavatam verilmiştir. Bizler de bu büyük eserlere gereken ilgiyi gösterip aklımızı onlarla meşgul etmeliyiz; tıpkı, materyalistlerin gazete, dergi, ve daha birçok materyalist literatürü okumaları gibi bizler de Vyasadeva'nın bize hediye ettiği bu ruhsal literatürü okumalıyız, ancak bu yolla ölüm anında Yüce Tanrıyı hatırlamamız mümkün olabilir. Tanrının bize önerdiği tek yol budur ve O, "Bundan hiç şüpheniz olmasın" diyerek bu yolun sonucunu bize garanti etmektedir.

tasmat sarvesu kalesu
mam anusmara yudhya ca
mayy arpita-mano-buddhir
mam evaishyasy asamsayah

"Bu sebepten dolayı Beni her zaman Krişna suretinde düşün ve aynı zamanda belirlenmiş görevin olan savaşmaya devam et Arjuna. Bana adanmış faaliyetlerin ve Bende odaklanmış akıl ve zekanla Bana ulaşacaksın bundan hiç şüphen olmasın." (Bg. 8.7)

Tanrı, burada Arjuna'dan sadece Kendisini hatırlamasını ve mesleğini bırakmasını istememektedir. Hayır; Tanrı, uygulanması çok zor olan birşeyi yapmamızı bizden asla istemez. Kişinin, bu maddi dünyada vücudunu yaşatabilmesi için çalışması şarttır. İnsan toplumu, yaptıkları çalışmalara göre brahmana, kşatriya, vaişya, ve sudra olmak üzere dört sosyal sınıfa ayrılmıştır. Brahmana sınıfı, veya zeki sınıf kendilerine has isler yaparlar; kşatriyalar, veya yönetici sınıf kendilerine ait işleri yaparlar, ve işveren ve işçi sınıfı da kendilerine ait görevleri yaparlar. İnsan toplumunda kişi ister işçi, ister tüccar, ister yönetici olsun, hatta en üst sınıfa ait edebiyatçı, bilgin, veya teolog olsun, yaşamını sürdürebilmek için çalışmak zorundadır. Bu sebepten dolayı, Tanrı burada Arjuna'ya mesleğini bırakmamasını söylemektedir, fakat kişi mesleğini icra ederken Krişna'yı hatırlamalıdır (mam anusmara). Kişi, yaşamını sürdürebilmek için çabalarken Krişna'yı hatırlamayı ihmal ederse ölüm anında Krişna'yı hatırlaması mümkün olmaz. Rab Çaitanya da şunu tavsiye eder: kirtaniyah sada harih: kişi, Tanrının isimlerini sürekli olarak zikretmelidir. Tanrının ismi ile Kendisi arasında hiçbir fark yoktur. Bu bakımdan, Rab Krişna'nın Arjuna'ya "Beni hatırla" demesiyle, Rab Çaitanya'nın "Tanrının isimlerini her zaman zikredin" demesi aynı öğretidir. Aralarında hiçbir fark yoktur çünkü Krişna'nm Kendisiyle ismi aynıdır, bir başka deyişle Tanrının ismiyle cismi birdir. Mutlak durumda referans ile referans sahibi arasında fark yoktur. Bu sebepten dolayı, Tanrıyı her zaman, yani günün yirmidört saati hatırlamalıyız. Onun isimlerini zikrederek hayatımızdaki faaliyetleri öyle bir ayarlamalıyız ki Onu her zaman hatırlayabilelim.

Bu nasıl mümkün olur? Bu konuda acaryalar şu örneği verirler: Eğer evli bir kadının bir başka adamla ilişkisi varsa, veya evli bir erkeğin bir başka kadınla ilişkisi varsa bu ilişki güçlü bir bağımlılıktan kaynaklanır. Böyle bir ilişki içinde olan kişi her zaman sevgilisini düşünür. Sevgilisini düşünen kadın her zaman onunla buluşmak ister, fakat kocası bir başka erkekle ilişkisi olduğundan şüphelenmesin diye bu arada ev işlerini yapmayı da ihmal etmez. Aynı şekilde, bizler de her zaman yüce sevgilimiz Şri Krişna'yı düşünürken aynı zamanda maddi görevlerimizi de güzel bir şekilde yerine getirmeliyiz. Bu ilişki için güçlü bir sevgi bağı gerekir. Eğer Yüce Tanrıya güçlü bir sevgiyle bağlıysak Onu aklımızdan çıkarmaksızın görevlerimizi yerine getirebiliriz. Ancak, bunu başarabilmemiz için Onunla aramızdaki sevgi İlişkisini geliştirmeliyiz. Örneğin, Arjuna bir savaşçıydı ve daima Krişna'yı düşünüyor, ve Onun yanından ayrılmıyordu. Krişna, ona savaşmayı bırakmasını, ve ormana çekilerek meditasyon yapmasını tavsiye etmemiştir. Rab Krişna, Arjuna'ya yoga sistemini açıkladığı zaman Arjuna, bu sistemi uygulayabilmesinin mümkün olmadığını söylemiştir.

arjuna uvaca
yo 'yam yogas tvaya proktah
samyena madhusudana
etasyaham na pasyami
cancalatvat sthitim sthiram

"Arjuna: Ey Madhusudana, özetlediğin bu yoga sistemi, bana, uygulanamaz, ve kalıcı olamaz gibi geliyor çünkü aklın yapısı rahatsız ve oynaktır." (Bg. 6.33) Tanrı ise şöyle der:

yoginam api sarvesam.
mad-gatenantaratmana
sraddhavan bhajate yo mam
sa me yuktatamo matah

"Yogilerin içerisinde sadece büyük bir inançla Bana bağlı olan, iç dünyasında hep Beni düşünen, Bana aşkın sevgi hizmeti veren kişi, yogada Benimle en yakın birlikteliğe ulaşmış en yüce kişidir. Benim görüşüm budur." (Bg. 6.47) Öyleyse Yüce Tanrıyı herzaman düşünen kişi en büyük yogidir, ve aynı zamanda en üst jnani ve en büyük adanmış kuldur. Bunlara ilaveten Tanrı, Arjuna'ya, bir asker olduğu için savaşmayı bırakamıyacağını ve eğer Krişna'yı düşünerek savaşırsa ölüm anında Krişna'yı hatırlayabileceğini söylemiştir. Fakat, kişinin bunu başarabilmesi için Tanrının aşkın sevgi hizmetine tamamen teslim olmuş olması gerekir.

Bizler aslında vücudumuzla değil akıl ve zekamızla çalışırız. Bu bakımdan, eğer zeka ve akıl sürekli olarak Yüce Tanrıyı düşünmekle meşgul edilirse duyular da doğal olarak Ona hizmet etmekle meşgul olurlar. En azından, üstünkörü olarak duyu faaliyetleri aynı kalmakla beraber şuur değişir. Bhagavad-gita, akıl ve zekamızı Tanrıyı düşünmeye nasıl adayacağımızı öğretir. Böyle bir adanış Tanrının krallığına transfer olmamızı mümkün kılar. Eğer akıl Krişna'ya hizmet etmekle meşgulse duyular da otomatik olarak Onun hizmetindedir. Şri Krişna'yı düşünmeye tam anlamıyla adanmış olmak, işte Bhagavad-gita'nın sanatı ve gizemi budur.

Modern insan Ay'a ulaşmak için çok caba harcamış, fakat manevi bakımdan kendisini yüceltmek için pek uğraşmamıştır. Eğer kişinin önünde elli yıllık bir ömrü varsa bu kısa zamanı Tanrının Yüce Zatını hatırlama uygulamalarıyla geçirmelidir. Bu uygulamaya adanmışlık yöntemi denir.

şravanam kirtanam vişnoh
smaranam pada-sevanam
arcanam vandanam dasyam
sakhyam atma-nivedanam
(Şrimad-Bhagavatam 7.5.23)

En kolayının şravanam olduğu bu dokuz yöntem, Bhagavad-gita'yı idrak etmiş bir insandan öğrenilirse kişiyi Yüce Varlığı düşünmeye yöneltir. Bu ise kişiye Yüce Tanrıyı hatırlatır ve vücudunu terk ettiği zaman Yüce Tanrıyla beraber olabilmesi için gereken ruhsal vücuda kavuşmasına olanak sağlar. Tanrı şöyle der:

abhyasa-yoga-yuktena
cetasa nanya-gamina
paramam puruşam divyam
yati parthanucintayan

"Beni, Tanrının Yüce Zatı olarak düşünen, aklını sürekli olarak Beni hatırlamakla meşgul eden kişi yoldan çıkmaz ve kesinlikle Bana ulaşır, Ey Arjuna." (Bg. 8.8)

Bu çok zor bir yöntem değildir. Bununla beraber, kişi bu yöntemi deneyimli birisinden öğrenmelidir. Tad vijnanartham sa gurum evabhigacchet: kişi halihazırda bu yöntemi uyguluyan birisine yaklaşmalıdır. Akıl her zaman oraya buraya uçuşur, fakat kişi aklını her zaman Yüce Tanrı Şri Krişna'nın aşkın suretine, veya Onun isminin ses titreşimleri üzerine konsantre etmelidir. Akıl doğal olarak oynaktır, daldan dala konar, fakat Krişna'nın ses titreşiminde dinginleşir. Bu sebepten dolayı kişi, paramam puruşam, yani ruhsal semanın ruhsal krallığında bulunan Tanrının Yüce Zatını medite ederek Ona ulaşmalıdır. Bhagavad-gita'da en üst seviyedeki idrak, ve en üst seviyeye (mertebeye) ulaşmanın yolu anlatılır, ve bu bilgi kapısı herkese açıktır. Hiçkimse bu bilgiden men edilmemiştir. Bütün sınıflar Tanrıyı düşünerek Ona yaklaşabilir; Onu duymak ve düşünmek herkes için mümkündür. Tanrı şöyle der (Bg. 9.32-33):

mam hi partha vyapaşritya
ye 'pi syuh papa-yonayah
striyo vaişyas tatha şudras
te 'pi yanti param gatim

kim punar brahmanah punya
bhakta rajarşayas tatha
anityam asukham lokam
imam prapya bhajasva mam

Tanrı burada tüccarların, düşmüş kadınların, ve işçilerin, hatta yaşamın en alt kademesindeki insanların bile Yüce Tanrıya ulaşabileceğini söylemektedir. Kişinin, bunu anlaması için oldukça gelişmiş bir zekaya ihtiyacı yoktur. Buradaki önemli nokta, bhakti-yoganın ilkelerini kabul eden ve Yüce Tanrıyı hayatının summum bonumu olarak, yani en yüce hedefi, ve en yüce kazancı olarak kabul eden kişinin, ruhsal semadaki Yüce Tanrıya yaklaşabileceği gerçeğidir. Kişi, eğer Bhagavad-gita'da belirtilen ilkeleri uygularsa yaşamını mükemmelleştirir ve hayatın problemlerine kalıcı bir çözüm getirir. Zaten Bhagavad-gita'nın özü ve esası da budur.

Sonuç olarak, Bagavad-gita'nın çok dikkatli okunması gereken aşkın bir literatür olduğunu belirtmekte yarar görüyorum. Gita-şastram idam punyam yah pathet prayatah puman: kişi eğer Bhagavad-gita'nın öğretilerini nizami bir şekilde izlerse yaşamın tüm dertlerinden ve endişelerinden kurtulur. Bhaya-şokadi-varjitah. Kişi bu yasamın tüm korkularından kurtulur ve bir sonraki yaşamında ruhsal yaşama kavuşur. (Gita-mahatmya 1)
Hatta bundan başka bir de şu avantaj söz konusudur:

gitadhyayana-şilasya
pranayama-parasya ca
naiva santi hi papani
purva-janma-krtani ca

"Kişi, eğer Bhagavad-gita'yı saygıyla ve ciddiyetle okursa geçmişte yaptığı hataların tepkileri- Tanrının lütfuyla- ona bir daha yansımaz." (Gita mahatmya 2) Tanrı, Bhagavad-gita'nın sonlarında yüksek sesle şöyle der (18.66):

sarva-dharman parityajya
mam ekam şaranam vraja
aham tvam sarva-papebhyo
mokşayişyami ma sucah

"Dinin bütün teferruatlarını bir kenara bırakarak Bana teslim ol. Seni bütün günahların tepkisinden kurtaracağım. Korkma." Tanrı, burada söylediği gibi, Kendisine teslim olanın tüm sorumluluğunu üstlenir ve onu bütün günahların tepkilerine karşı tazmin eder.

maline mocanam pumsam
jala-snanam dine dine
sakrd gitamrta-snanam
samsara-mala-naşanam

"Kişi, hergün suyla yıkanarak temizlenebilir, fakat Bhagavad-gita'nın kutsal Ganj suyunda yıkanan kişi maddi hayatın tüm pisliklerinden arınır." (Gita-mahatmya 3)

gita su-gita kartavya
kim anyaih şastra-vistaraih
ya svayam padmanabhasya
mukha-padmad vinihsrta

Bhagavad-gita Tanrının Yüce Zatı tarafından anlatılmış olduğu için kişinin bir başka Vedik literatürü okuması gerekmez. Kişi, sadece Bhagad-gita'yı dikkatlice okumalı ve düzenli olarak duymalıdır. İçinde bulunduğumuz bu çağda insanlar kirli faaliyetlere çok dalmış olduklarından bütün Vedik literatürünü okumalarına imkan yoktur. Ancak bu gerekli değildir. Bu bir tek kitap, yani Bhagavad-gita hepsinin yerini tutar çünkü bütün Vedik literatürünün özüdür ve en önemlisi, Tanrının Yüce Zatı tarafından nakledilmiştir. (Glta-mahatmya 4)

bharatamrta-sarvasvam
vişnu-vaktrad vinihsrtam
gita-gangodakam pitva
punar janma na vidyate

"Ganj Nehrinin suyunu içen kişi selamete ulaşırsa, Bhagavad-gita'nın nektarını içen kişi nelere ulaşmaz? Bhagavad-gita, Mahabharata'nın hayat nektarıdır ve esas Vişnu tarafından, yani Rab Krişna'nın Zatı tarafından anlatılmıştır." (Gita-mahatmya 5) Bhagavad-gita, Tanrının Yüce Zatının ağzından çıkmadır, ve anlatıldığına göre Ganj nehri Tanrının ayaklarından kaynaklanır. Tanrının ağzı ile ayakları arasında bir fark yoktur, fakat bölümsel tetkikler sonucunda da takdir edileceği gibi, Bhagavad-gita Ganj'ın suyundan daha önemlidir.

sarvopanişado gavo
dogdha gopala-nandanah
partho vatsah su-dhir bhokta
dugdham gitamrtam mahat

"Bu Gitopanişad, yani bütün Upanişadlar'ın özü olan Bhagavad-gita, tıpkı bir inek gibidir ve çobanlığıyla tanınan Rab Krişna da bu ineğe sütünü verendir. Bhagavad-gita'nın nektar sütünü içen Arjuna, bilgeler, ve adanmış kullar da tıpkı birer buzağıyı andırırlar." (Gita-mahatmya 6)

ekam şastram devaki-putra-gitam
eko devo devaki-putra eva
eko mantras tasya namani yani
karmapy ekam tasya devasya seva
(Gita-mahatmya 7)

"İnsanlar günümüzde tek bir kutsal kitap, tek bir Tanrı, tek bir din, ve tek bir meşguliyet aramaktadırlar. Ekam şastram devaki-putra-gitam: yegane kutsal kitap, bütün dünya için tek ve ortak kitap Bhagavad-gita'dır. Eko devo devaki-putra eva: bütün dünya için tek Tanrı Şri Krişna'dır. Eko mantras tasya namani: ve tek şarkı, tek zikir, tek dua Onun kutsal isminin zikiri, Hare Krişna, Hare Krişna, Krişna Krişna, Hare Hare / Hare Rama, Hare Rama, Rama Rama, Hare Hare'dir. Karmapy ekam tasya devasya seva: ve yegane meşguliyet Tanrının Yüce Zatına hizmet etmektir.





GURULAR ZİNCİRİ

Evam parampara-praptam imam rajarsayo viduh (Bhagavad-gita 4.2). Açıklamalı Bhagavad-gita aşağıda belirtilen gurular zinciri tarafından kuşaklar boyunca insanlığa iletilmiştir:

1. Krişna
2. Brahma
3. Narada
4. Vyasa
5. Madhva
6. Padmanabha
7. Nrhari
8. Madhava
9. Akşobhya
10. Jaya Tirtha
11. Jnanasindhu, I2. Dayanidhi 13. Vidyanidhi H- Rajendra
15. Jayadharma
16. Puruşottama
17- Brahmanya Tirtha
18. Vyasa Tirtha
19. Lakşmipati
20. Madhavendra Puri
21. İşvara Puri (Nityananda Advaita)
22. Rab Çaitanya
23. Rupa (Svarupa, Sanatana) 24- Raghunatha, Jiva
25. Krişnadasa
26. Narottama
27. Vişvanatha
28. (Baladeva), Jagannatha
29. Bhaktivinoda
30. Gaurakişora
31. Baktisiddhanta Sarasvati
32. A.C. Baktivedanta Swami Prabhupada